hesabın var mı? giriş yap

  • kimsenin etnik kökeni ve kültürü nedeniyle kimseden daha iyi veya daha kötü olmaması, bu konunun vicdan ile ilgili olması nedeniyle geçerli olmayan genellemedir.

    edit: başlık başımıza kaldı denilen durum buymuş meğer.

  • şu ana kadar oynadığı şampiyonlar ligi ön elemelerinden sadece 1'ini kaybetmiş takım. (2009)

    1993-94

    galatasaray - cork city 2 - 1
    cork city - galatasaray 0 - 1

    manchester united - galatasaray 3 - 3
    galatasaray - manchester united 0 - 0

    uefa bu eşleşmeden sonra dev takımlar telef olmasın diye seri başı uygulamasını getirdi. (1994)

    1994-95

    avenir beggen - galatasaray 1 - 5
    galatasaray - avenir beggen 4 - 0

    1997-98

    sion - galatasaray 1 - 4
    galatasaray - sion 4 - 1

    1998-99

    galatasaray - grasshoppers 2 - 1
    grasshopers - galatasaray 2 - 3

    1999-00

    rapid wien - galatasaray 0 - 3
    galatasaray - rapid wien 1 - 0

    2000-01

    saint gallen - galatasaray 1 - 2
    galatasaray - saint gallen 2 - 2

    2001-02

    galatasaray - vllaznia 2 - 0
    vllaznia - galatasaray 1 - 4

    galatasaray - levski sofya 2 - 1
    levski sofya - galatasaray 1 - 1

    2003-04

    galatasaray - cska sofya 3 - 0
    cska sofya - galatasaray 0 - 3

    2006-07
    galatasaray - mlada boleslav 5 - 2
    mlada boleslav - galatasaray 1 - 1

    2008-09

    galatasaray - steaua bükreş 2 - 2
    steaua bükreş - galatasaray 1- 0

    galatasaray bu sezon 14. kez şampiyonlar ligi'nde. yalnızca 5 tanesi direkt katılım.

    (bkz: respect)

  • sevr antlaşmasına bile razı olurduk.

    seçim konuşmasında "sivas,yozgat,kayseri bize yeter....." diye propaganda yapar ve halkı ikna ederdi.

    sanırım yenişafak ve türkiye türevleri " diz çöktürdük" diye manşet yapardı.

  • kurtuluş savaşı yılları. o dönemlere kadar dedemin ailesi senelerce devlet için haznedar olarak çalışmış, çerkesya'da görevler yapmış, ahıska bölgesine yerleşmiş ve kuşaklarca (kuşaklarca? aslında sadece 45 sene kadar. ne düşünüyordum da kuşaklarca demişim, ben de bilmiyorum) orada yaşamışlar. savaş başlamış, ortada ne vazife kalmış, ne beylik ve dedemin babası ruslara esir düşmüş. zengin bir rus soylusuna köle olarak satılmış ve kaz çobanlığı yapmış. adam bey iken kendini bir anda kaz çobanı olarak bulmuş yani. yıllar yılı, yanında çalıştırıldığı bu zengin rus'un karısı dedemin babasına aşık olmuş ve istanbul'a kaçması için bir yük gemisini ayarlamış. bu esnada savaş bitmiş ama dedemin babası kendi ailesini ülkede bir türlü bulamamış.
    yeniden evlenmiş ve dört çocuğu olmuş.
    bu birkaç satıra sığdırdığım olaylar aslında bu kadar hızlı, bu denli acısız yaşanmıyor. sadece ben sadete gelmek için kısa kesiyorum.

    bu dört çocuğun en küçükleri benim dedem. dedemin doğumundan bir sene sonra babası vefat ediyor. beylikten, zenginlikten ellerinde hiçbir şey kalmamış, kalan bir iki tarla.
    abisi gibi köy enstitülerine gitmek ve öğretmen olmak istiyor. abisi ise annesine kardeşinin okula gitmesinin, kalan tarlalarla ilgilencek kimse kalmayacağı için uygun olmadığını söylediğinde, dedemin annesi oğluna "ben bir oğluma onur bey dedirtirken, ötekine zafer dedirtmem" diyor. evet, hikayedeki zafer benim dedem... dedemin okula yazılmasına önayak olan bir başka isim ise, amcasının eşi.
    onların hikayesi ise apayrı. dedemin amcası zengin bir rus kadınıyla evlenmiş ancak savaştan sonra türkiye'ye dönmeyi istememiş. stalin'in tüm işletmelere el koymasından sonra işyerini kaybedince kafası atıp türkiye'ye dönmüş. işte bu rus kadın, ki kendisi muhteşem piyano çalan, bale eğitimi almış, yabancı lisanı olan bir kadın ve dolayısıyla eğitimin öneminin farkında; dedeme maddi olarak tüm desteği sağlayacağını söylüyor. lakin tek ricası bir enstrüman çalmayı da öğrenmesi.
    sülalesi kuşaklarca sefa içinde yaşamışken, dedemin annesi çocuğunu okutabilmek için gece vakti -20 derece soğukta, tarlaların başında, ekinleri ayılar yemesin diye nöbet tutuyor.
    en sonunda annesi, dedemi okula yazdırması için bulup buluşturduğu parayı, dedemi de yanına alarak, bir öküz arabası sırtında bu kadının yanına gidiyorlar ve dedem cilavuz köy enstitüsüne kaydını oluyor.

    "ve inanırdık, yurdun efendisi olacaktı köylü. ne kadar aldanmışız. ne kadar aldanmışız! ah ah!"
    muazzam bir hüzünle yıllar sonra bu sözleriyle o günleri yad eden talip apaydın, dedem gibi, birçoğunun da duygularını dillendiriyordu.

    size çok uzun ve belki köy enstitüleri hakkında çok da açıklayıcı gelmedi belki bu hikaye. lakin, bu hikaye ve bunun gibi hikayeler çok önemliler. o çocuklar, savaştan sonra belki kimi kimsesi kalmamış, bin bir yokluk içinde yaşayan çocuklardı. bugün devlet, sosyal devlet vazifesini yapmaz ve her okuluna aynı imkanları sunamazken, her gün ayrı bir okula yardım kampanyası düzenlendiğine tanık olduğumuz şu günlerde, 1940'lı senelere bakıyorum ve köy enstitüsünde arıcılık, marangozluk, ciltçilik, kayak, fransızca, mandolin ve vals öğrenen dedemi düşünüyorum.
    sonra bugün "halk oyunu zinadır" diyen, çocuklara tecavüz eden, "alevilik günahtır" diyen insanımsıların öğretmen olduğu; eğitim müfredatını bilal'in belirlediği; pozitif bilimlerin öldürüldüğü; 12 sene boyunca çocuğa tek kelime ingilizce öğretemeyen bu sistemi düşünüyorum.
    kaçınız bugün bir enstrüman çalabiliyor ve duvar örebiliyorsunuz?
    kaçınızın şehirli çocukları bugün vals yapabiliyor ve fidancılık biliyor?
    önüne fırsatlar serilen kaç çocuk bugün çok iyi düzeyde yabancı dil konuşup kayak kayarken, arıcılık, ipekböcekçiliği, dokumacılık gibi hayatın kendisini öğrenmiş?

    yıllar sonra neden mi hala köy enstitüleri özlemle anılıyor?
    ülkenin bu seviyesizliğinden işte.
    ülkeyi, eğitim kurumlarını, öğretmen kalitesini bu duruma düşürmeyi başardıkları için köy enstitüleri yıllar sonra bile eşine rastlanmaz derecede önem arz ediyor.
    bir çerkes atasözü der ki: "öküz tahta çıkarsa padişah olmaz ama saray ahır olur".
    bu kokuşmuş zihniyeti eğitim kurumlarına öğretmen kisvesi altında yandaş diye doluşturursanız, onların yetiştirdiği toplum kalitesi de bugün bu kadar oluyor işte.

    köy enstitülerinin kuruluşunun 76. yılında cılavuz köy enstitüsü öğrencileri ve öğretmenlerinin aziz hatıralarına saygıyla; onların çocuklarına, torunlarına ve yetiştirdikleri nesillere sevgiyle...

  • 2 yıldır her hafta düzenli olarak oynayan biri olarak bir kaç bir şey daha karalayabilirim sanki.

    orjinal olarak bir masa etrafına toplanan 3 veya daha fazla kişi bir tane yirmilik zar ve kağıt kalem ile oynanmaktadır. ama daha sonralar tabii ki bilgisayar ortamına da ayrıntılı bir şekilde aktarılmıştır. bilgisayar versiyonu her ne kadar bazı yönlerden kullanışlı olsa da gerçek deneyimi yaşamak için masaüstünde oynanması gerektiği söyleniyor.(ben hiç masaüsü oynamadım çünkü grubumdaki insanlar başka şehirde)

    en basit şekliyle anlatmak gerekirse unutulmuş diyarlar isimli yüksek fantazi öğelerinin hakim olduğu ortaçağ dünyasında maceraya atılan bir kişi nasıl davranırsa o şekilde davranıyorsunuz, yani bence tam olarak hayal kurmak değil çünkü hayal kurduğun zaman şu anki kişiliğinle bağını koparmadan 3. boyutta eylem ve olayların zihinde oluşmasını sağlarken frp oynarken oyuncunun tamamen birincil kişiliği ile bağını koparıp karakterin rolüne bürünmesi beklenir. adı üstünde role play.

    yani "ben şimdi büyücü oldum hıaaa " değil de "merhaba ben kieran majere, daggerford lordunun büyü danışmanıyım" şeklinde bir yaklaşımınız olmalı frp de. olay tamamen role bürünmek, sen bilgisayar oyunlarındaki gibi tuşlarla karakteri yöneten biri değilsin bizzati karakterin kendisisin.

    kaba tanım için bu kadarı yeterli olur sanırım. ilave soruları olan olursa özelden cevaplamaya çalışırım.

  • ünlü fransız filozof denis diderot neredeyse tüm yaşamını yoksulluk içinde yaşadı, ancak bunların hepsi 1765 yılında değişti.

    diderot, 52 yaşındaydı ve kızı evlenmek üzereydi, ancak maddi sıkıntı içindeydi ve düğün masraflarını karşılayamazdı.

    maddi sıkıntıları olsa da, diderot’un adı o dönemde oldukça iyi biliniyordu çünkü o zamanın en kapsamlı ansiklopedilerinden biri olan encyclopédie‘nin kurucu ortağı ve yazarıydı.

    tam da o sıralarda, rusya imparatoriçesi büyük catherine'nin, diderot’un kütüphanesini ondan 1000 gbp karşılığında satın almayı teklif etmesi sorunlarını bir anda ortadan kaldırdı. o dönemin parası ile bu oldukça yüklü bir paraydı.

    kızını evlendirdi ve kendisine de küçük bir ödül olarak kırmızı bir sabahlık aldı. ancak işte sorunlar bu noktadan itibaren başladı.
    1769 yılında düşünür, yaşadığı deneyimi bir makalesinde kaleme aldı ve bu sabahlığının hikayesini anlattı. onun bu yazısı neredeyse iki yüz elli yıl kadar sonra psikologlar ve pazarlama uzmanları tarafından irdeleniyor.

    bu olay daha sonra diderot etkisi adıyla anılmaya başlandı…

    peki ne mi oldu?
    diderot'un kırmızı sabahlığı çok güzeldi ancak o kadar çok güzeldi ki, diğer eşyaların arasında güzelliği ile sırıtmaya başlamıştı. evin genel havası bozulmuştu, her şey onu rahatsız etmeye başlamıştı.

    bu bütünlük gereksinimi diderot’da, tüm eşyalarını iyileştirme arzusunu beraberinde getirdi. böylelikle eşyaları da yeni sabahlığının gösterişine uyumlu hale geldi. çok geçmeden, yeni bir duvar halısı, yeni tablolar, yeni bir sandalye, gardırop, ayna, yeni bir çalışma masası ve pahalı bir saat, v.s, bütün dairesini tamamıyla değiştirdi.

    ancak bir daha hiçbir zaman eski sabahlığı ile olduğu kadar mutlu olmadı…

    "eski sabahlığımın mutlak efendisiydim. fakat yenisinin kölesi oldum."
    dedi.

    1988 yılında antropolog grant mc cracken, bu arzunun satın aldığımız şeyleri nasıl şekillendirdiğini tanımlamak için diderot etkisi terimini kullandı.

    diderot etkisi, yeni bir eşya edinmenin genellikle daha fazla yeni şey edinmenizi sağlayan bir tüketim sarmalı yarattığını belirtir. sonuç olarak, bunun devamında önceki benliklerinizin mutlu ya da tatmin olmak için asla ihtiyaç duymadığı şeyleri satın alırsınız.
    çünkü çoğu insan sahip olduğu eşyaların kişiliğini ve toplumdaki yerini belirlediğini düşünür.
    https://www.matematiksel.org/…eyleri-neden-isteriz/

    kendinizi diderot etkisinden koruyunuz. aksi halde diderot örneğinde olduğu gibi, eşyanın ve tüketimin kölesi olursunuz.
    üstelik, satın aldıkça "azalan verim yasası" işler, aldıklarınızın mutluluğunuzu etkileyen "marjinal fayda" sı düşer.
    toplumdaki yeriniz de nasıl bir insan olduğunuzla ilgili; giyim, kuşamınız, eşyalarınızla değil..

  • tekirdağ çerkezköy belediyesi eski akp'li eski meclis üyesi, bir sokak röportajı sırasında kendisine sorulan "yarın erken bir cumhurbaşkanlığı seçimi olsa oyunuzu kime verirdiniz?" sorusuna yanıt verirken akp genel başkanı ve cumhurbaşkanı erdoğan dışında herkese oy verebileceğini belirterek "oğlum bana 'istikbalimi çaldınız, sebep sensin onlara yardımcı oldun' diyor" dedi.

    videolu haber

  • milyonlarca dolarlık oscar ödüllü hollywood yapımı joker'in filminin senaryosunu flash tv'de kült hale gelen gerçek kesiti'in uzun metrajlı filmi olan gerçek kesit manyak'tan düpedüz araklaması hadisesidir.
    önceki batman filmlerinde joker hakkında bildiklerimize ek olarak geçmişine dair yansıtılan olaylar ve detaylar kendisinden bir sene önce vizyona giren gerçek kesit manyak filminde de mevcut. gelin iki filmin olay örgüsünü karşılaştıralım.

    gerçek kesit fragmanını kısaca izlersek:
    - ana karakterimiz sarı bıyık toplumun alt sınıfına mensup. yalnız ve toplum tarafından dışlanmış.
    - annesiyle yaşıyor ve annesine karşı obsesif bir bağı var.
    - çocuklu ve yalnız komşusuna karşı saplantısı var ve kendi hayal dünyasında onunla ilişkisi yaşadığını düşünüyor.
    - ana karakter sarı bıyık filmde annesini öldürüyor
    - hikayenin sonunda sarı bıyık polisler tarafından yakalanıyor ve akıl hastanesinin yolunu tutuyor.

    bir sene sonra vizyona giren joker filmine bakıyoruz:
    - ana karakter arthur fleck a.k.a joker toplumun alt sınıfına mensup. yalnız ve toplum tarafından dışlanmış.
    - joker annesiyle yaşıyor ve annesine karşı obsesif bir bağı var
    - joker annesini öldürüyor (video)
    - joker çocuklu ve yalnız komşusuyla kendi hayal aleminde sevgili olduğunu zannediyor (video)
    - joker polisler tarafından cinayet nedeniyle tutuklanıyor ve batman serisinin ileriki kısmında arkham akıl hastanesini boyluyor.

    şimdi bu çalıntı değildir de nedir? onur ünlü ve cahit kaşıkçılar'ı haklarını aramaya ve hollywood yapımcılarını dava etmeye çağırıyorum.
    bu olay kanımca kesinlikle flash tv vs. hollywood davasını hakediyor

  • cumhuriyet tarihinin %20'lik dönemini bu adamın yönetiminde geçirmiş bulunuyoruz. inanılacak gibi değil. atatürk'ün, ismet inönü'nün, kurtuluş savaşı şehitlerinin kemikleri sızlıyordur.
    2023'te de bir şekilde seçilirse, bir çok insan daha ülkeden ayrılmayı düşünecektir. 2023 seçimleri son şansımız bu adamdan kurtulmak için.

  • üst edit: yavaş ve imamoğlu na dost ateşi başlayacak yakında.

    baykal'ı göndermeden önce dosyaları kılıçdaroğlu'na veren , onu parlatan güç iki sevilen ismi harcarkende yardımcı olacak. uzun süredir muhalefet üzerinden yönlendiriliyor türkiye.

    bir düğmeye basıldı.

    1.suriyeli ve afgan gündemi bir anda susturuldu.

    2. kılıçdaroğlu sipariş bir soruya cevaben " khk'lıların tamamı göreve iade olacak " dedi.

    3 .gürsel tekin " hdp'ye bakanlık tabii ki verilebilir " dedi.

    4. akşener bizim olduğumuz masada hdp olamaz dedi.

    5. israil seçime 9 ay varken ikili bir çok anlaşma imzaladı ülkemiz ile.

    6. ufku açan kısım: borsa istanbul'da normalde abd'nin yaptırımı gölgesinde olan halkbank ve diğer bankalar 10 gündür tavan yapıyor ve sadece akbank'a giren yabancı para 2.5 milyar tl. 3 milyar $ gibi yabancı girişi tahmin ediliyor son 3 haftada.

    7. selahattin demirtaş millet ittifakını zora sokacağını bile bile öcalan vurgusu yaptı.

    özetle "batı " mevcutla devam kararı aldı.

    siyasi görüş katmadan paylasıyorum . parayı takip etmek çok önemlidir.

    edit:yüzden fazla mesaj gelmiş genelde destekleyici hepinize tesekkür ederim.

    a) akbank takasını açın son zamanlarda 240 milyon lot citi ve deutsche görsel alınmış. bildiğin batı sermayesi. rusların amerikan bankası üzerinden alım yaptığını iddia edenler yoktur umarım.

  • 100 yıllık fırsat size sevgili ümmetçiler. hadi gidin israili bitirin. ümmet şahlansın cennet sizin olsun. gitmeyen ümmet değildir!